"İcazetli alan" tartışmasına Taksim-Kadıköy dışından bakmayı deneyelim.
Bir çok yerdeki 1 Mayıs'ı takip etmeye çalıştık hepimiz. Her yerelin kendi dinamikleri var şüphesiz. Mesela Adana'da bir kaç yıldır hakim olan "alan" tartışması görece bitmiş vaziyette gözüküyor. 2000'lere gelirken 1 Mayıs yürüyüş güzergâhı şehrin (o dönem) en işlek caddesinden, bugün final yapılan yere kadardı. Daha sonra bu güzergâh "kuş uçmaz kervan geçmez" denilen yere çekildi. Bir dönem tartışmalar sürse de fiili olarak "icazetli alan" dayatılarak, resmî güzergâh Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu'undan İstasyon Meydanı'na olmuştu. Bu güzergâhta şehrin geri kalanına bir şey söylemek mümkün değildi. Ama bir kaç senedir o güzergâh da öyle bir budanmış vaziyette ki sadece 1 kilometre yürüyüş alanına sıkıştırılmış. Binlerce kişi buraya sıkıştırılmış. Gözde canlanması için eğer üç bin kişi düzgün bir kortej ile daha hiç yürümeden yolu yarılamış olur! Üstelik Adana'nın Nisan-Mayıs yağmurları ünlüdür. Bu senede yağmış elbette. Ve açığa çıkan şey, kürsüleri işgal etmiş sarı sendikalar kitleler bu sıkışmaya rağmen mitingi de geç başlatıp, eyleme gelen kitlelerin de erkenden dağılmasına sebep olmuş!
Adana'daki tek güzergâh tartışması bu değil. Bazen Çakmak Caddesi'nden başlayan ( yine şehrin en kalabalık alanı) İnönü Parkı'na yapılan yürüyüşler, farklı noktaları yürüyüş alanına çevirmekten, yine işlek yolları tam kapatma, yarım kapatma, kaldırımdan gitmek vb. tartışmalarının çok ciddi yapıldığı dönemlerden de geçildi. En nihayetinde bugün gelinen noktadadır yürüyüşler. Bu hikayenin benzeri Mersin'de, Ankara'da, İzmir'de de var. Hatta Avrupa'da da var. Eylem alanları, güzergâhlar olabildiğince şehrin tam içinden geçilmeyecek biçimde ayarlanır, şehir kalabalığından uzak eylem alanları bilinçli olarak dayatılır/seçilir.
Bu tartışmaların iki ucu sadece benim şahitliğime bile 20 yıldır aynı. Şehrin kalabalıklarını oluşturan merkezleri ya da yerleri, ana hatlarını kesen güzergâhlarda ısrar edenlerle, "Valilik izin vermiyor, kitleler korkuyor, önemli olan eylemi gerçekleştirmek, taleplerimizi-eylemin içeriğini insanlarla buluşturmak" diyerek "kuş uçmaz kervan geçmez" yerlere tabi olanlar. Yolu kapatanlarla, kaldırıma tabi olanlar. Bu tartışmalar tali tartışmalar olarak da gelebilir pek çoğumuza şüphesiz, "sosyalistler böyle şeyleri mi tartışıyor?" diye sorulabilir. Ama diyebilirim ki yolda yaptığımız mesafelerle kaldırımda yaptığımız mesafeler birbirini karşılamaz!
Önemli mevziler zaman zaman bırakılır ama tekrar alınmak için. Çünkü tüm mevziler doğal ya da zor yoluyla ortaya çıkmıştır. Bir anlamı, bir önemi olduğu, stratejik bir noktaya denk geldiği için vehut tarihselliği olduğu için ama tarihsellik her zaman "ölüm" ile sınırlı değildir. Yolda yürürken, işkenceyle gözaltına alınan bir gencin dayanışmak için koluna giren bir yaşlımız ya da operasyon için mahalleye giren polis arabasına hiç yoktan atılan bir saksı da tarihsellik kazandırır. Bir grevin çadırı, bir basın açıklamasında vurguladığımız işçi sınıfının talepleri, andıklarımız... Gerisi inşaa sürecidir. Şehirlerin eylemlik alanları her zaman Taksim'e eş değildir ama Taksim çizgisi bulunduğumuz tüm şehirlerin esas çizgisini oluşturur.
İstanbul'da Taksim, geri kalan şehirlerde Kadıköy
Ankara, Antep ya da İzmir'de yürüyüş öncesi kurulan direnişteki işçilerin konuşma yaptığı kürsü kurulumu gibi sınırlı yönelimler hariç belirleyen Taksim ruhu değildi. Taksim'de gösterilen irade, aynı Kadıköy'e gidenlerin bahaneleri İzmir'de, Mersin'de, Adana'da, Ankara'da sıralanmış vaziyetteydi.
2010 Taksim'i hatırlayın, yüzbinler gelmişti. TÜRK-İŞ Başkanı Mustafa Kumlu konuşması sırasında kürsüyü işgal edenler daha fazla sarı sendikanın konuşmasına izin vermemişti. Direnişteki işçiler yüzbinlere konuşmasını yapmıştı! Konuşmalarını şu sloganlarla bitirmişti: Milyonlar aç, milyonlar işsiz. İşte kapitalist sisteminiz! Sendika ağaları değil, işçiler kürsüye!
Aynı yıl Adana'da ve Mersin'de de kürsülere yönelişler olmuş, kürsülerin işçilere ait olduğu dillendirilmişti. Her girişim kürsü işgalleriyle sonuçlanmaz şüphesiz, ama onlarca direnişte olan işçiler varken böyle bir girişimi hiç olmazsa böyle bir yönelişi bu 1 Mayıs'ta hak ediyordu!
En nihayetinde bu tartışmaların sonu başı sadece alan tartışması değildir. Fiili, militan sınıf mücadelesinin vücut bulmasıyla ilişkilidir. Sosyal medyada bir arkadaş şöyle sormuştu: İzmir'in Taksim'i neresi? Her şehir kendi hikayesini yaratır mücadelesiyle şüphesiz ama her şeyden önce İzmir'in de, Adana'nın da Taksim'i sarı sendikacılık tarafından el konulmuş kürsülerdir!

Yorumlar
Yorum Gönder