İkbal ve Yırtma Tartışmaları- Geleceği Kucaklamak

 İkbal ve Yırtma Tartışmaları- Geleceği Kucaklamak 

 

“İkbal ve Yırtma Tartışması” Emre Yeksan, Derya Güneş, Fuat Yücel Filizler ile bir noktaya geldi. Kapitalizmin egemenliği altında bu tartışmaya her alandan eminim kat çıkılarak, gelecekte de bu tartışma devam edecektir. Emre Yeksan’ın, Derya Güneş’in ve Fuat Filizler’in “sonuç yerine” ve çözüm aradıkları yerler komünizmle düşünmek” ile boyutlandırılacağına inanıyorum. Bununla ilgili olacak yazıların ilkini paylaşıyorum. Çünkü komünizmi uzak geleceğe erteleyen “başka bir dünya”yı isteyen herhangi bir kişi ya da kolektif tespit edilen sorunları da aşamayacaktır. 

Sol içi belirli amaçlar için bir araya gelenlerin oluşturmuş olduğu birlikteliklerin iç işleyişlerine de sirayet eden kapitalist ilişkilenmeler, sol ve sola dair kişilerin, kurumların, kolektiflerin kendiliğinden ya da bilinçli olarak kapitalist ilişkilerin üreticileri olması ender yaşanan durumlar değildir. Kişilerin sınıf ya da statü atlama arzuları içinde bulunduğu “kalıptan” bağımsız değildir. Çünkü içinde bulunulan kap kapitalist ilişkinin üreticisi olmakla beraber sınırları da bu ilişkileri açığa çıkartmak için uygun olabilir.   

Kolektifin sınırları, işleyiş ve uyguladığı demokrasi biçimleri, bir araya gelmişler arasındaki etkileşimi de yönetir. Bir sendika ya da devrim iddiasındaki parti-örgüt bunun dışında değildir.   

Bireysel emeğin kendisini gerçekleştirme biçimi, yönetimi, toplam içindeki yeri, ancak zorunluluk içinde toplumsallaşması, aşılması gereken engeller yaratır. İlkel komünal toplumdan, kapitalizme kadar geldiğimiz süreçte doğa ve insan ilişkilerinde de çelişkilerin ortaya çıkması ve çıkan çelişkilerin toplumsallaşmasını içerir.  

İlkel komünal toplumların dağılma döneminde, belirli topluluklarda artı-ürünün bir kısmının diğer topluluklarla mübadele için üretilmeye başladığında temel bir ayrım noktası oluşur. Diğer topluluklarla değişim için üretim, zoraki bir fazladan üretim sürecini tetikler. Bu zorakiliğin topluluğun çıkarına olsa da bireyin kişisel olarak çıkarına değildir. Diğer yanıyla doğal zorunluluğun belirleyici olmasıyla, yan yana gelmek, doğanın yasalarına uyma zorunluluğu (belirli zamanlarda avlanma, toplama, ekim-biçim, çocuk bakımı, yaşlılık vb.) da birey ve kolektif arasında bir çelişki yaratır. (Bunun için komünizm basit bir geriye dönüş değildir.) En sonunda emek ve emek çıktıları kapitalist biçimiyle kullanım değeri- değişim değerine kadar uzanan bir tarihselliğe sahip olur.  

Kapitalist ilişkiler egemenliğinde ise bu çelişki çar çabuk hayat bulur. İleri gidecek olursam bulunduğumuz her yerde ortaya çıkar. Bilerek veya bilmeyerek değer yasalarına uygun ilişkilenmelerin üreticileri oluruz. Fuat Filizler’in Emre Yeksan'ın çözüm olarak önerdiği yoldaşlık ilişkileri de bundan tamamen bağışık olamayabiliyor. Daha kötü, bu tür iç piyasalarda bu gibi gölge piyasa ilişkilerinin nasıl yeniden üretildiğinin pek farkında olunamayabiliyor." dediği yeri anladığım yerden biraz deşmek istiyorum.  

Kendi adıma söylemeliyim ki idealize ettiğim her şey üstüme acımasızca yıkılmaktan geri durmadı. Ancak konuyu kişisel tarihimden kurtararak yapmaya çalışacağım şey ilk elden egemen olan biçimin ortaya çıkma koşullarına “içeriden” bakmak, birey ve kolektif arasındaki çelişkinin köklerine bakmak olacak. 

Kolektif işçi emeği tekil işçi üretiminden nicel ve nitel bir sıçrayış gerçekleştirir aynı zamanda kapitalist iş bölümü emeğin değersizleştirilmesi ve görünmez kılınmasıyla bütünleşik bir ilişki içindedir. Bu şüphesiz ezilen cins, ulus, göçmen işçiliğine doğru da genişler.  

İş bölümü ve emeğin görünmez kılınışı bilinçli veya bilinçsiz kolektif içinde de yaygındır. Kolektif içi kafa ve kol emeği arasındaki gerilim, ezilen cins, gençlik içinde üniversiteliler ve işçi gençlik arasındaki konumlanmalar, yaşça büyük olanların kendisinden küçük olana yaklaşımları, merkezler ve yereller arasında, bilen ve az bilen arasında dengesizliğe kadar genişleyen bir yelpazeye sahip. Bununla beraber bireyin ihtiyaçları ile kolektifin ihtiyaçları arasındaki makas aralığının açılması krizli bir biçim oluşturur.  

Tüm bunlara onlarca belki yüzlerce örnekler verilebilir ve her kolektif “bizde yaşanmaz” da diyebilir. Bu tartışmanın “bizde olmaz’cılar”ı bağlamadığını belirteyim.  

Marx’ın Ekonomi-Politikçilere getirdiği bir eleştiri de onların “değer büyüklüğüne odaklandığı” nicel yönünden çıkamadıklarına yöneliktir. Sol içi, gidilen eylemler-yazılan yazılar, politikayı belirleme-politikayı hayata geçirme gibi konulardan belki de bugün sosyal medya platformlarda alınan etkileşimlere kadar, niceliksel karşılaştırmayla kafa-kol emeğinin rekabetçi tarzından, toplam emeği görünmez kılmaya doğru geliştiği bir biçim vardır. Sanılanın aksine bu sadece kafa emeğinden, kol emeğine doğru baskı, küçümseme biçiminde hayat bulmaz. Sol içinde tersi de gözlemlenilir. Sürekli hareket serbestliği olanların daha fazla pratik içinde olması diğer alanlara yönelik bir baskı ya da küçümsemeyle karşılaşabiliriz.   

Diğer taraftan, uzun yıllardır mücadele içinde olan yaşça büyüklerin “doğal şef”liğe yükselmesi illa kaba biçimlerinde kendisini göstermese bile inceltilmiş biçimlerde de karşılaşıyoruz. Politik olarak ikna süreçlerinin işlemesi yaş-deneyim-kolektif içindeki kapladığı yer ile de birleşince ikna biçimsel olarak sağlanması sıkça rastlanır. Daha genç olanların politik söz-eylem bütünlüğü için kısıtlayıcı bir biçim doğar. Bu biçim “birikmiş emeğin” eşitler arasında bir eşitsizlik yaratması, kendi duygusal-bilişsel açlığını doyurmasıyla sonuçlanan bir ilişkilenmeyi kastlaşma ile sonuçlanma tehlikesini barındırır.   

Bu örneklerin her birini açmak, genişletmek ve ilişkileri kökünden kavramak gerekir şüphesiz. 


https://iscisinifisanati.com.tr/?p=3270
 
x

Kapitalist üretimde gördüğümüz kolektif işçi emeğinin nitel ve nicel sıçraması aynı zamanda kapitalist tek biçimciliği ve kullanım değerinin karşısında hangi şartta ve içerikte olursa olsun değişim değerine odaklanılmasını da beraberinde getirir. Burada toplam emeğin bu sıçrayışı da kapitalistçe gizlenir. Kolektifin bütünleşik emeği de, kolektifin nitel ve nicel sıçraması gerçekleştirir, üstelik kapitalist tek biçimciliğin karşısında çok yönlü ve toplumsallaşmış bireyin yaratıcı (çünkü değişim değerine odaklı değil) eylemiyle gerçekleşir. 

Ancak kolektifin kendisi bireyin yaratıcı eylemini, bireyin potansiyelini kaba iş bölümüyle baltalamasıyla da birey ve kolektif arasındaki çelişki kaçınılmaz olarak gün yüzüne çıkar. Devrimci eylem, bir “iş” haline kolektif tarafından getirilebilir. Bir “iş” haline gelen biçim, bireyde keyfiyetçilik, konformizm, part-timecılık, rekabetçilik, öne çıkma-görünür olma, ödül beklentisi vb. olarak tezahür edebilir. Ya da tam tersinden bireyin kişisel yönelimleri, kendi gündemi, kendi sınırına bile yaklaşmayan halleri kolektifi bu yönüyle olumsuz etkileyebilir.  

Kolektif parça emeklerin toplamıyla değil kolektif-birleşik emeğin birliğinin toplumsallaşmasıyla beraber, birey-kolektif arasındaki, kafa-kol arasındaki, yaş-cins-ulusa yönelik çelişki-gerilim-farklılaşmayı birbiriyle bütünleşik ama görünmez kılmayan, birbirini sürekli besleyen ama küçümseyemeyen, zorunlulukların kavranması ama bireyin yaratıcı-toplumsallaşmasını silikleştirmeyen biçimlerine doğru yükselmesi, geleceği komünist ufukla kurmak ile ilişkilidir. 

Son olarak;  

Komünist emek, toplum yararına harcanmış bedava (hiçbir çıkar gözetmeksizin) emektir. Belirli bir görev olarak değil, belli ürünlere hak kazanmak amacıyla değil, önceden ve yasalarla saptanmış oranlara göre değil, ödül beklentisi olmadan, ödül koşulu olmadan harcanan emek, ortak yarar için çalışma alışkanlığı olarak ve ortak yarar için çalışmanın zorunluluğunun alışkanlık haline gelmiş bilinçli anlayışından çıkarak harcanmış emektir. Sağlıklı bir organizmanın gerekliliği olarak emektir.”23 

Lenin--Toplumsal Sistemin Yıkılmasından Yenisinin Kurulmasına Doğru 

 

Kapitalizmin egemenliğinde Lenin’in bahsettiği emek biçimini yürürlüğe koymanın -otonomist, kooperatifçi, dağ başı komüncü biçimleriyle değil- olanaklarının kolektif içinde aranması, demokratik merkeziyetçiliğin karikatürü haline gelmiş yukarıdan aşağıya doğru gelişen karar alma ilişkisinin de dışına çıkacak biçimde örülmesi gerekliliği açıktır. 

 

Derya Güneş’in son bölümlerinde bahsettiği “dayanışma” biçimlerinin birçoğunu maddi-manevi yerine getirmeye çalışıyoruz şüphesiz. Bölüştüğümüz sadece ekmeğin yarısı değil acılarımız da oluyor. Bu bir yanıyla kapitalist değer yasasına karşı “bir iç çekiş”i oluşturuyor elbet ancak yetersizliğimizin bir biçimi olarak da beliriyor.  

Kolektifin bütünü, iyi çalışan bir vücut gibi değil de birbiri içinde emeklerin (organların) birbiriyle yer değiştirmeli biçimde emeğin akışkanlığını da sağlayacak olanı bulup, beraber nefes alan, beraber düşleyen, beraber karar alan, kararı sınayan, yeniden dönüşle sınanı değerlendiren halin günlük ihtiyaç ve zorunlulukların da çözümü için beraber eyleyen yol ve yöntemleri bulmalıyız.  

 

Yan yana gelişlerin zorunluluk ilişkilerini de kıracak biçimde  “bir biri için var olma”yı “hiçbir çıkar gözetmeksizin” kendi sözünü, eylemini ve içini apaçık koymaktan çekinmeden, emeği sadece geçim aracı olarak görülmediği, toplumsallaşmış bireyin, kolektif birleşik emek ile yaratıcı ve devrimci eyleme dönüştürüldüğü, çok yönlü gelişimin önünün açıldığı komünizm ufkuyla yaşam etkinliğimizi yerine getirmek, komünizmi belirsiz geleceğe atmadan kurucu kolektif akılla mücadeleye kendimizi sakınmadan koymamız da bizim zorunluluğumuzdur.   

 

   Merkan Aksoydan

 

  

 

Yorumlar