Suriye'de Devrim Sayıklamaları-2
Lenin’in "Emperyalizm çağı, proleter devrimler çağıdır” tespitinden bugüne Burjuva demokratik devrimlerinin fiili-ideolojik öncüsü şüphe götürmeyecek biçimde işçi sınıfıdır.
Bunu söylüyoruz çünkü Suriye’de yaşananların sonucunu işçilerin, emekçilerin, ezilen halkların, ulusların yararına olduğu iddiası yaygınlaşıyor. En son Filistin’de mücadeleyi sürdüren FHKC’de bu kervana katılmış vaziyette.
Burjuva-liberalizm ile liberal-halkçılığın buluştuğu bir yer olarak despotik iktidar anlatılarıdır.
Hatırlarsınız faşizm döneminde ve sonrasında Avrupa’da “despot”luk anlatıları, her şeyi ve her iktidarı eşitlemek için kullanılmıştı. Sovyetler de despottu, Hitler de, Komünist partiler de bürokratikti diğerleri de… O dönem faşizm ve faşizm sonrasında gelen burjuva demokrasisi için kullanışlı söylemlerdi, bu gün de devam etmektedir aynı odaklar tarafından.
Peki bu odaklar hiç “despotik fabrika rejimi” diye bir şey duymuşlar mıdır yoksa kulaklarının üstüne mi yatmışlardır?
Hem burjuva-liberallerin hem de liberal-halkçıların uzmanlık alanı, burjuvazinin çıkarlarını işçi ve emekçilerin çıkarları olarak göstermesidir!
Kapitalist-emperyalizme karşı olmadıkça İŞİD “bir kaç öfkeli genç” olabilir, onlardan arta kalanlar bir kaç tv programıyla “özgürlüğe susamış halkın sesi” olabilir. Yeter ki burjuvaziye karşı gerçek bir devrimci güç oluşturmasınlar.
Zaten onların da böyle bir derdi yok. HTŞ liderleri “açık toplum” masalları anlatırken bir taraftan da Şam Ticaret Odaları başkanı “rekabete dayalı bir serbest piyasa sistemi olacak” sözü verdi (Kaynak: harici.com.tr)
Suriye’de uzun yıllardır yaşanan, baskılar, insanlık onurunu ayaklar altına alan uygulamalar, katliamlar, hapisler, sürgünler…. İşçilerin, emekçilerin “despotik rejimden” kurtuluşunu kapitalist programa bağlayanlar, emperyalist-kapitalizme entegrasyon sözü verenler, işçilerin, emekçilerin, halkların özlemlerini, burjuva çıkarlarına gözlerini kırpmadan feda etmişlerdir.
Gerçekliği, burjuva çıkarlarına doğru büken bu anlayış, emekçilerin, halkların çıkarını anlatmaktadır, bizlere ise küstahça Marksizim-Leninizm dersi vermeye kalkışmaktadır! Ama suçun büyüğü bizde canım kardeşim!
Sonsuz Çarpıtmalar
Yazının başında “Emperyalizm çağı, proleter devrimler çağıdır” alıntısı yapmıştık. Türkiye’ye dönecek olursak suçumuzun kaynağına da bakmaya fırsat bulabiliriz.
Türkiye’de İşçi sınıfının devrimci rolü, “ideolojik önder” konumuna çekilmiştir. Yani proletarya fiili olarak değil ama ideolojik/ siyasal olarak önder güç tayin edilmiştir, temel güç ise küçük burjuvaziye-köylülüğe atfedildi. Yani proletarya nesnel olarak buharlaşmış, proletaryasız proleter devrimcilik tarifleri yapılmıştır. Öyle ki MDDciler kendisini proletaryanın partisi olarak göstermişlerdi. Lenin’in deyimiyle “burjuva demokratik devrim ile sosyalist devrim arasında Çin seddi yoktur” söylemine rağmen aşamalı devrimcilik modelleriyle iki devrim arasına Çin seddi örülmüştü. Bu ara dönemde “kapitalist olmayan yollar” icat edilmiş, mücadelenin esasını buralar oluşturmuş, baş düşman ilanlarıyla 2. Kuvâ-yi Millicilik proleter devrimcilik olarak anlatılmıştı.
Bunun getirdiği sonuçlardan birisi küçük-burjuva diktatörlüklerinin onaylanması olmuştur. Sovyetlerin 50’lerinden sonra bu küçük-burjuva iktidarlar ABD-AB ilişkilerini minimuma çekmiş, emperyalist-kapitalistlerin bir bütün olarak giremediği yerler olmuştu. Ancak sovyetler sonrası bu devletlerin rolü değişmiştir. Sonuçtan bakıldığında ABD-AB bloğuna karşı kendisini koruma yöntemi olarak Rusya-Çin bloğu ile ilişkilerini sürdürmüştür. Ancak artık SİZLERİN DE BİLDİĞİ GİBİ ne Rusya SSCB’dir ne de Çin Mao’nun Çin’idir. Haliyle buradaki ilişkilerin belirleyeni de kapitalizm tarafından belirlenen ilişkilerdir. Bu anlamıyla küçük-burjuva diktatörlükleri bizlerin onayladığı değil, hedefinde olan “zayıf halka” ülkeleri haline gelmiştir. Ki zaten çok öncesinden “kapitalist olmayan yol” tariflemeleriyle çoktan dikişleri atmış bir anlatıdır. Kapitalist olmayan bir küçük-burjuva üretim anlayışını tarihte ilk defa bu arkadaşlar icat etmemiştir elbette. Küçük-burjuvazinin ittifak oluşu kapitalist ilişkiler üretmediği için değildir ama bu konu başka zamana.
Bugün bir anlamda da Suriye’de ezilen halklar ve “despotik rejimler’den kurtulma” anlatısının kökenini de buralar oluşturmaktadır.
UKKTH’ı için söylenen her şeyi umarsızca tüm halk hareketleri için uygulamaya çalışmanın “teorik” sonuçlarıdır. Lenin’in kesintisiz devrimine kesinti koyan aşamalı devrimcilik anlatısının geldiği nokta burasıdır.
Sosyalizmi geleceğin bilinmezliğine erteleyen bu anlayışlar, 2. Kuvâ-yi Millicilik ile Milli burjuvaziyi de devrimci olarak, halkın bir parçası olarak görmesinin sonuçlarının yarattığı şey liberal-halkçılığın kaçınılmaz olarak önümüze çıkması olmuştur. Onlara göre öyle ya “Suriye halkı devrim yapmasın mı?” Yapsın şüphesiz. Ancak bu devrim, emperyalizm çağının proleter devrimler çağı olmasının yanında kesintisiz devrimle birleşen bir devrim çağıdır, arasında Lenin’in dediği gibi Çin seddi yoktur! Üstelik Bolşevik Parti buna göre örgütlenmelidir.
İşte bizlerin büyük suçu da bu’dur! Demokratik-devrimciliği, Proleter devrimciliğe tercih etmektir.
İletişim: kentyoksulu@proton.me

Yorumlar
Yorum Gönder