Suriye’de Devrim Sayıklamaları
Ezilenciliğin fiili iflası yaşanmıştır ancak bu iki anlatı için de geçerlidir.
Dünya’nın kapitalist-emperyalist devletlerce paylaşım savaşları her boyutta sürüyor. Bugün Dünya pazarına hakim olan meta ilişkileri, var olan devletlerin karakterini ve yaşanan savaşların da temelini oluşturuyor. Bunu söylüyoruz çünkü günümüz savaşları birikmiş servete el koymak ve ticaret yollarına hakim olmak ile sınırlı değildir. Bugünki savaşların esasını, sermayenin yaratımı ve akışkanlığını güvence altına alınması oluşturmaktadır. Ekim Devrimi Batı’nın dışında kalan Dünya’ya “başka bir dünya mümkün”ü göstermesiyle beraber bu sermaye akışının kesintisiyle sonuçlanmıştı.
Haliyle Sovyetler sonrası, Sovyetlerin etki alanları ve sovyetlere bağlı devletler, gözlerinde dolar işaretiyle buralara çökmeye çalışan koca bir canavar olarak ABD-AB bloğuna yeni pazarlar olarak görülmüş, askeri-siyasal-ekonomik saldırganlığı arttırmıştı.
ABD-AB bloğunun Dünya’nın her yerinde gerçekleştirmeye çalıştığı ilhaklar, “turuncu devrimler”, kısmı olarak Arap Baharı benzeri hareketlenmeler, kukla hükümetler, içeridenmiş gibi görünen darbeler vb. ABD-AB hegemonya alanını bir taraftan böyle güçlendirirken diğer taraftan da ekonomik bağlılıklar-bağımlılık yaratarak ilerlemişti.
Sovyetlerin olmadığı bir Dünya ve sovyetlerin geliştirmediği ilişkilerde, oralara hakim olan sınıfsal gücün de değiştiği gerçekliği ile yüzleşmek zorunludur. Bu yüzleşme güç dengeleri üzerinden okunamaz. Güçlerin dengesizliği emperyalizmin eşitsiz gelişim yasasına bağlı çalışmaktadır. Eşitsiz gelişim yasası bizlere görece güçsüz ve ezilen devletlerin, ABD’nin “ayağına dolanması” üzerinden değil sovyetler sonrası zayıf halka oluşturmasıyla yönelmemizi zorunlu kılmaktadır. Üstelik sovyetlerin yerine geçen diğer bölgesel güçlerin ya da Çin gibi ülkelerin karakterleri bize ehvenişer de dedirtmeyecek düzeydedir.
Bundan bir kaç ay önce direnişteki bir işçi sesleniyor “Biz işçiyiz, işçinin kimsesi yok!”
İşte Dünya’daki halimiz bu’dur. İşçi sınıfının enternasyonal anlamda da kimsesi kalmamıştır. Bu gerçeklik korkutucu gelebilir. Bu korkunçluğun yarattığı ehvenişer’lere sahip olabilirsiniz. Pratik olarak yararlı olduğu düşünülen, Emperyalist-kapitalist sistemin iç çelişkilerinin yarattığı konumlanmalara da bu yüzden kucak açıyor olabilirsiniz. Ancak görüldüğü üzere burjuvazinin çıkarları, halkların çıkarından önce gelir. ABD-AB, Çin, Rusya burjuvazinin halklara karşı sorumluluk duymayacağı açıktır. Bunu zaten biliyorsunuz…
Göreceli "Gerçekçilik"
Bir taraftan hükümetlerin baskı-zulm politikalarının anlatısı diğer taraftan bu politikalara karşı geliştirilen “önemli olan bu değil emperyalizme karşı duruşu” anlatısı kafa kafaya çarpışıyor.
İki tarafın da ezilenci anlatısı gerçekliği barındırıyor. Bu ezilenci anlatı objektif anlamda bir taraftan Suriye’de Esad’ın konumunu mutlaklaştırıyor, diğer tarafında Suriye devleti altında gerçekleşen HTŞ gibi karşı-devrimci güçlerin zaferini halk devrimi olarak sunmaya elverişli kılıyor.
Ancak başta söylediğimize tekrar dönmekte fayda var. Sermaye akışkanlığını esası üzerin kurulu olan yaşananların neye hizmet ettiğini de net olarak görmemizi kolaylaştırır. Kapitalizmde özgürlük- mülkten özgür kılınmadır - ki böylece iş gücü olabilsin-, demokrasi ise kapitalistlerin sömürme özgürlüğüdür. HTŞ gibi karşı-devrimci güçlerin bu kadarına bile gelmesi mümkün gözükmemesine rağmen gelse bile devrim olarak nitelendirip, emekçilerin çıkarına olduğu yalanı bir dizi sol-demokratlar tarafından dillendiriliyor, İşçi Demokrasisi Partisi (İDP), Emek ve Adalet Platformu tarafından da sahipleniliyor. İşte onların devrimi bu’dur. Demokrasi yalanı üzerine kurulmuş kapitalist devlet anlatısıdır.
Sürekli olarak emperyalizm anlatıp, emperyalizmin tekelci kapitalizmden başka bir şey olmadığı gerçekliğinin üzerinden atlamanın sonuçları bu’dur. Tekelci boyuta gelene kadar sorun yokmuş gibi üç dünyacılık anlatısının devamını teşkil eden bu sapma, anti-emperyalist cepheyi emperyalizm koşullarında orta-ileri burjuvazinin hâlâ devrimci niteliği olduğu iddiasıyla genişletmesi, Suriye’deki iki tarafında hem Esad hem de Esad’a karşı HTŞ’nin devrimci niteliklerinden ya da hem Suriye’deki hem de suriye dışındaki halklara yararlarından bahsetmelerine sebep oluyor.
Suriye gibi ülkelerin içinde yaşananlar, halklara ve uluslara yönelik kıyımlar sonrası işçi, emekçi, yoksul kitlelerde açığa çıkan devrimci-demokratik özlemler HTŞ gibi karşı-devrimcilerin elinde kullanışlı hale geliyor. Bunun bir sebebini anti-emperyalizm adına var olan bu hükümetlerin açık-utangaç savunusu ya da faydalı olduğu iddası üzerine kurulmuş olan anti-emperyalizm anlatısı oluşturuyor.
Baş düşman anlatısının bulanıklaştırdığı ve elimizde sovyetlerin olmadığı bir dünya’da, bilimsel sosyalizme doğru atılmayan her adım, geri bir adımı temsil etmektedir. İşte proleter devrimler çağının esas belirleyeni bu’dur!
Gerçekten proletaryanın sosyalist demokrasisinin olmadığı yerde, devrimci-demokratik haraket ise kendisini en fazla ütopik-sosyalizm sınırlarına taşımaktadır. Ehvenişerin doğru kullanım alanını da burası oluşturur. Bunun dışında kalan hareketler Dünya’nın her yerinde burjuva gericiliği temsil etmektedir.
Esad için biten Suriye için yeni başlıyor. Bu çağrı hem emperyalist-kapitalizmden hem de bu tarz hükümetler altında özgürlüğe susamışların çağrısıdır. Devrimci Komünistlerin dünya’sı bu çağırıya cevap verecek yegane yerdir! İletişim: kentyoksulu@proton.me
İMZA: yarı zamanlı işçi tam zamanlı kent yoksulu

Yorumlar
Yorum Gönder