Düzeltilmiş Kapitalizmden İşbirlikçi Kapitalizme Uzun İnce Bir Yol

 Polemik  Sayı-5

Düzeltilmiş Kapitalizmden İşbirlikçi Kapitalizme Uzun İnce Bir Yol

Emperyalist saldırganlığın güncelliğini koruduğu, kapitalizmin yapısal krizlerinin küreselleştiği bununla ilintili olarak sağcılaştırma dalgasının arttırıldığı, aynı zamanda derin yoksullaşma, mülksüzleştirme, ezilen ulus ve cinse karşı bitmek bilmez baskıların yaşandığı bir tablo ile karşı karşıyayız.

Düzeltilmiş kapitalizm anlatısının Dünya'nın her yerinde dikişleri atıyor. Dünya'nın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de tutunamayan bir anlatı haline geliyor.

Düzeltilmiş kapitalizme sözde mesafe koymayı başaranlar bunu farklı bir boyutta yeniden üretmeyi becerebildiler. Tekelci şirketleri kamulaştırma/devletleştirme. Tekelleri "halka feda etme" olarak da sloganlaştırdılar.

Devlet bu arkadaşların yüzüne bakıyor neyse ki. Maden şirketleri için toprakları önce "kamulaştırıyor" sonra maden şirketlerine açıyor, ya da küçük toprakları bütün haline getirmenin yolunu bularak büyük "çiftlikler” olarak tekrar özel'e tahsis ediyor. Kamulaştırma yoluyla OSB'lere dönüşen alanlar, OSB'lerin nakliyat yollarını en verimli hale getirmenin de yolu yine kamulaştırmalardan geçiyor.

Devleti sadece kapitalistlerden vergi silme görevi icra ettiği yanılgısını da beraberinde getiren bu bakış açısı, devletin kapitalist karakterini de görünmez kılıyor. Kamu-özel iş girişimleri, Ar-ge çalışmaları ve büyük şirketlerin açıktan atölyelerini dahi kurduğu devlet okullarının -lise, üniversite- kapitalist ekonomiye dahil edilmesi, diğer kısımlarda ise satıcı- müşteri ilişkisi kurduğu bir düzlemlemi silikleştiriyor.

Tüm bunlara rağmen bir çıkış yolu olarak sunulan devletleştirme/ kamulaştırma, sadece anti-kapitalizmin sınırını değil aynı zamanda da sosyalizm algısını da ortaya koyuyor. Bununla yetinmeyip, sosyalizmi "kamu devleti” sosyal-devlet olarak göstermek için yorulmak bilmeden çalışıyorlar. Kamulaştırma, ilericilik-gericilik, aydınlanma, sınıfsız bir şekilde anlatılan cumhuriyet-demokrasi, haliyle devrim mefhumunu da kenara bırakmanın ilanını verilmiş olunuluyor.

Televizyonlara çıkan liberaller de kamu emekçilerinin sayısına bakıp, kamu-özel ortaklıklarına bakıp sosyalizmde yaşadığını zannedebiliyor "doğal olarak".




Yaşasın mı peki bağımsız kapitalizm?

Eskinin tekrarından kurtulmak mümkün mü? 60'lar, 70'ler boyunca çelişkiler belirlenirken çokça ayrışmalar da yaşanmış. Oligarşi, komprador, toprak devrimi vb. bu tartışmaları yeniden gündeme almak değil niyetim. Ancak çelişkinin bir ucuna işbirlikçiliği diğer tarafa da emperyalizmi koyduğumuzda "peki ya bağımsız hali?" sorusu çok önemli değilmiş gibi gelebilir.

Özellikle emperyalist savaşların kızgınlaştığı bir dönemde ülke kapitalizmini “işbirlikçi" karakteriyle sınırlı tutmaktan onu komprador-aracı- skalası arasında kodlamak, tekelci şirketlerin rolünü emperyalist şirketlerle ortaklığındaki oranlara bakıp mevcut durumunu küçülterek, Türkiye kapitalizminin sermaye birikimini görünmez kılmaya yarıyor. Haliyle savaşlı dönemlerde ise uzaktan kumandayla yönetilen bir sermaye-devlet mekanizması tarifi açığa çıkıyor.

Türkiye'nin bugün Suriye'de, Filistin'de, Afrika'da yaptıkları salt işbirlikçi karakteriyle sınırlı değil. Türkiye kapitalizminin sermaye birikimi ve merkezileşmesi artık onun bu hamleleri yapmasının nedeni haline gelmiş vaziyette. Ya da ülke sınırları içinde; madencilikte görebileceğimiz, bir taraftan topraklara el konmalar diğer tarafta emperyalist şirketlerle girilen ortaklıklarda yabancı sermayeye odaklanan anlatılar madencilikte daha usul erkan bilen yerel burjuvazinin mümkünatına doğru kapı aralıyor.

Abartmak gibi olmasın ama emperyalistler tarafından "kullanılan" burjuvaziden sonra da tekeller tarafından sömürülen KOBİ'leri kurtarmaya sıra gelebilir. Haliyle "işbirlikçileri def edelim/ mallarını kamulaştıralım, KOBİ'lerimiz biraz nefes alsın- güçlenince onları da kamulaştırırız" denilebilir. Ezilenci anlayışın kenar çizlerinin olmadığı bir düzleme geçmiş oluruz böylece.

Bunlar açıkça böyle ifade edilmediği yani "tabi ki yaşasın KOBİ'ler demiyoruz" denildiğini de görmezden gelmeden, altı çizilen yerin yani salt işbirlikçilik anlatısının yarattığı boşluğun altını çiziyorum.

Mali oligarşik yapı, devlet ve kurumlarıyla, sermaye ve bankalarıyla, merkezileşerek kaynaşmış vaziyettedir. Türkiye burjuvazisi basit bir işbirlikçi değildir. Türkiye kapitalizminin emperyalist-kapitalist sisteme bağımlı karakteri, aracı formunu çoktan aşmıtır.

Proleter devrimciliğin bugün esas belirleyeni; proletaryanın sadece komprador, işbirlikçiliğe değil tüm burjuvaziye karşı yürüttüğü çok boyutlu savaşımdır.   Ve bu savaşımın sonucunun bağlandığı yer halk demokrasisi ile değil proleter demokrasi ile'dir. Türkiye için "İşbirlikçi olmayan" burjuvazi hayallerini, anti-emperyalist milliyetçilik anlatısını, devlet ve sermayenin kaynaşmadığı bir formdaymış gibi hâlâ özerkliğini koruduğu sanılan yargı-asker-bürokrasiye göz kırpmadan,  küçük burjuva sosyalizm anlayışlarından keskin çizgilerle ayrımı her kademede kalınca çizilmesi gerekir. Düzeltilmiş kapitalizm anlatısının iflas ettiği bir dönemde bu seferde ileriye sürülen bu karma modeller, kapitalist olmayan yol'un bir izdüşümü olarak bugün açığa çıkıyor. Bunun panzehir olarak proleter devrimciliğin, proletarya sosyalizmiyle dolayımsız ilişkisi kurulması zorunludur.

İMZA: yarı zamanlı işçi tam zamanlı kent yoksulu İletişim: kentyoksulu@proton.me

7 Aralık 2024



Yorumlar